ADD “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” için DANIŞTAY’a başvurdu

ADD “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” için DANIŞTAY’a başvurdu.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 27.05.2024 tarihli onayı ile yürürlüğe giren “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli eğitim programı hakkında öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASI ve akabinde İPTAL EDİLMESİ talepli dava dilekçemiz Danıştay Başkanlığı’na sunularak dava açılmıştır.
Söz konusu dava dilekçemiz aşağıdadır.
Saygıyla kamuoyunun bilgisine sunarız.
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA
Yürütmenin durdurulması taleplidir.
DAVACI : Atatürkçü Düşünce Derneği
VEKİLİ : Av. Dorukcan DAVUTOĞLU
DAVALI : Milli Eğitim Bakanlığı
KONU : Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 27.05.2024 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren “ Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ” isimli eğitim programı hakkında öncelikle yürütmenin durdurulması ve akabinde iptali kararı verilmesi talebinden ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN tarafından tanıtılan ve 27.05.2024 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren “ Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ” isimli eğitim programının ” sadeleştirme ” düşünülerek geliştirildiği ifade edilmiş olup, ” sadeleştirmekten ” kastın bilimsel olmaktan uzaklaşmak, laiklik kavramdan tamamen arınmak, birlik ve eşitlik ilkesinden vazgeçerek bilim, kültür, sanat ve felsefe derslerinin yerine din ağırlıklı içerikler düzenlemek ve bilimsellik yerine dogmatik niteliklere ağırlık verilmek olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığının görevi demokrasi bilincine sahip insan hak ve özgürlüklerine saygı duyan laik bireyler yetiştirecek düzenlemeleri yapmakken, hayata geçirilen yeni model dini ve milli ögelere vurgu yaparken Atatürk, laiklik ve cumhuriyet gibi milli değerlere yer vermemiştir. Keza, uzmanların yorumlarına göre söz konusu müfredat uluslararası standart ile uyumsuz olup, kullanılan dil ve öngörülen ölüm, darbe ve savaş kavramları üzerinden verilmeye başlanacak olan eğitim pedagojik açıdan çocuğun nitelikli eğitim hakkına aykırılık oluşturmaktadır.
Eğitim programı demek, ülkenin geleceği demektir. Türk toplumunu geleceğe taşımanın, ilerlemenin ve güçlü bir ülke olarak ayakta kalmanın yolu detaylı şekilde analiz yapılmış, ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarından rapor alınarak hazırlanmış bir eğitim programından geçtiği kadar, Anayasa’ya uygun olarak laik ve demokratik bireyler yetiştirmekten de geçtiği herkesin malumudur.
Burada, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 28.04.2024 tarihinde yapılan açıklamada, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni hazırlanmasının on yılı aşkın bir süre aldığı, akademisyen, öğretmen ve diğer eğitim paydaşlarının görüşünün alınarak hazırlandığı, bir hafta içinde söz konusu modele yönelik görüşlerin bildirilmesi gerektiğini belirtmiş, 27.05.2024 tarihinde ise onaylanarak yürürlüğe girmiş olup, hangi kurumlar ve uzmanlardan görüş alındığı, işbu görüşlerin ne kadar dikkate alındığı, yapılan çalışmalarda hangi eğitim modelleriyle karşılaştırma yapıldığı kamuoyuna açılanmamıştır. Dolayısıyla, anılan eğitim modeli bu haliyle açıkça antidemokratiktir.
Kaldı ki, uzmanların hazırladığı tüm raporlarda davaya konu eğitim programının ” laik ve bilimsel eğitimden uzak oduğu, Cumhuriyet’in değerleri ile Atatürk’e çok daha az yer verildiği, bu haliyle, ideolojik bir bakış açısında sahip olduğu, eğitim programı değişikliğinin, eğitimi dinselleştirme amacı güttüğü ve vatanı ‘mülk’, ulusu ‘ümmet’, yurttaşı ‘kul’ yapmayı amaçladığı ” anlaşılmaktdır.
Davaya konu eğitim programındaki eksiklikler; din konulu derslerin felsefe derslerine göre yaklaşık on kat fazla olması, matematik derslerinin azaltılması, tarih ders programlarında Mustafa Kemal ATATÜRK ve devrimlerine, düşünce yapısına ve ülkemizi geleceğe taşıyacak olan değerlere yer verilmemesi ve özellikle laiklik, eşitlik, demokratiklik gibi kavramlardan tamamen uzaklaşılması olarak sıralanabilecektir.
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ” Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması ” başlıklı maddesinde;
” Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. ” denmekte,
“ Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi ” başlıklı 42. Maddesinin 3. Fıkrasında ise; ” Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. ” denmektedir. Bu sebeple, yeni eğitim modeli açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
Bunun yanında, Ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 28. Maddesinde; ” Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkın fırsat eşitliği temeli üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle ” düzenleme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Bununla birlikte; 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesinde;
” Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek,
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek….
Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.” denmekte, aynı kanunun “Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği ” başlıklı 10. Maddesinde ise;
” Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir. Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin, eğitimin her kademesinde, özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçılmadan öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır ve bu maksatla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile işbirliği yapılarak Mili Eğitim Bakanlığınca gereken tedbirler alınır.” düzenlemesine yer verilmesine karşı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanarak yürürlüğe giren yeni eğitim modelinin anılan kanun hükümleriyle hiçbir ilgisinin olmadığı ortadadır. Bu sebepler, huzurdaki davayı açmayı zorunlu kılmaktadır.
- Huzurdaki davanın müvekkil dernek adına ikame edilebilmesi hakkı ise derneğin tüzüğünde yer alan kuruluş nedeninin verdiği sorumluluktan doğmaktadır. Derneği Kuruluş Nedeni;
” Atatürk’ün bedensel varlığının artık aramızda bulunmamasından cesaret alan içteki ve dıştaki kimi olumsuz güçler, O’nun yeni Türk Devletini yaratma doğrultusunda ilk adımı attığı 19 Mayıs 1919’un üzerinden tam 70 yılın geçtiği bu günlerde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saldırılarını doruğa ulaştırmış bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, plânlı ve sinsi bir çalışma ile, o devrim ve ilkeleri gelecekte yok etmek çabası içindeler.
Oysa Atatürk;
Sadece “bağımsızlığı tümüyle tehlikeye düşmüş Türk Ulusunu ve yurdunu emperyalist güçlerin işgalinden kurtaran bir büyük asker “değildir. O, bunun çok daha ötesinde, örneğin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağları koparan;
Ulusal egemenliği gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran;
Kişisel inançlara dokunmayarak, toplumumuzu Ortaçağ zihniyetinden ve şeriattan kaynaklanan “nakil”e dayalı kurum ve kurallardan kurtarıp, sürekli biçimde çağdaş ve uygar bir ulus olmanın ve böyle kalmanın yollarını gösteren , “akıl”a dayalı lâik düşünce, lâik hukuk ve lâik öğretim sistemlerini toplum yaşamında egemen kılan;
Tüm özgürlüklerin ve insan haklarının sosyal Hukuk Devletinin ve çoğulcu demokrasinin yolunu açan;
Yüzyıllarca ikinci sınıf insan durumuna düşürülmüş Türk kadınını gerçek yerine yükseltip, eşit haklara ve eşit onura sahip insan ve yurttaş yaparak yapay eşitsizlikleri kaldıran;
İçten ve dıştan kaynaklanan her tür sömürüye karşı çıkarak, halkın yalnız siyasal değil, ekonomik ve sosyal alanda da gerçek efendi durumuna gelmesini ve tüm yurttaşların gönencini devletin varlık nedeni ve amacı sayan;
Ulusal ekonominin girişimcilerin keyfine, yalnız kâr ve rekabet mekanizmasına göre başıboş biçimde işlemesine değil, toplumun ve tüm yurttaşların gereksinimlerini karşılayacak biçimde devlet tarafından yönlendirilmesini ilke olarak benimsemiş ve benimsetmiş olan;
Yurdumuzun yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden, Türkiye halkının yararlanmasını benimseyen ve kabul ettiren;
Misak-ı Millî sınırları içinde “Türk’üm” diyen herkesin Türk olduğu ölçütünü getirerek, ırkçılığı reddedip; yapıcı, olumlu ve çağdaş Türk Ulusalcılığını yaratarak, onu devletimizin temel ilkelerinden biri yapan;
Her yurttaşın eğitimden, bilimden ve sanattan payını almasını, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar’ın yetiştirilmesini devletin başta gelen görevi yapan;
Kültür emperyalizminden kurtulabilmemiz ve eğitimin yaygınlaştırılabilmesi için yeni Türk harflerini kabul etmenin yanında Türk dilinin arındırılması ve zenginleştirilmesini büyük bir toplumsal görev sayan;
Türk Ulusunun tarihini, çağdaş insan kökenine bağlayan;
“Yurtta barış, Dünyada barış” ilkesi ile devlet yaşamında ve uluslararası ilişkilerde kaba kuvveti, ırkçılığı, saldırı savaşını mahkûm eden;
Dış politikada “Dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olma” ölçütünü ve “karşılıklılık kuralını” vazgeçilmez ilke yapan;
Bütün ulusların insanlık ailesinin bir parçası olduğunu vurgulayarak, insanlığın bütünleşmesi düşüncesinin tohumlarını atan Çağdaş Devlet Kurucusudur.
Bu durum karşısında Atatürk devrim ve ilkelerinin, toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesinde ışık tutucu niteliğe ve yaratıcı güce sahip olduğuna inananlar, ” Atatürkçü Düşünce Derneği ” ni kurarak, O’nun devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunma ve onlara bekçilik yapma zorunluluğunu duymuşlardır. ” denmektedir.
- Bunun yanında, dava ilk derece mahkemesi olarak Danıştay Başkanlığı’nda açılması Danıştay Kanunu’nun ” İlk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülecek davalar ” başlıklı 24. maddesinde;
” 1. Danıştay ilk derece mahkemesi olarak…. Bakanlıklar ile kamu kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca çıkarılan ve ülke çapında uygulanacak düzenleyici işlemlere karşı açılacak iptal ve tam yargı davaları ile tahkim yolu öngörülmeyen kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan idari davaları karara bağlar. ” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
- Tüm bunların yanında, iptali talep edilen düzenleme tüm ülkenin yakın ve uzak geleceğini ilgilendiren ve acilen önlem alınması gereken bir eğitim modeli olduğundan davalı idarenin savunması dahi alınmadan ivedilikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASI kararı verilmesi
Bu konuda, İdari Yargılama Usulü Kanunu ” Yürütmenin durdurulması ” başlıklı 27. Maddesinin 2. fıkrasında;
” Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. ” hükmü yer almaktadır.
TALEP VE SONUÇ : Yukarıda açıklanan ve re’sen göz önüne alınacak sebeplere binaen; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 27.05.2024 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren “ Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ” isimli eğitim programı hakkında öncelikle YÜRÜTMENİN DURDURULMASI ve akabinde İPTALİNE, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı idareye yüklenmesine karar verilmesini talep ederim. Saygılarımla.
Davacı Vekili
Av. Dorukcan DAVUTOĞLU
KAYNAK: https://www.add.org.tr/2024/06/24/turkiye-yuzyili-maarif-modeli-hakkinda-yurutmenin-durdurulmasi-ve-iptali-talepli-dava-dilekcemiz-danistay-baskanligina-sunularak-dava-acilmistir/
-
LAİK CUMHURİYET, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ VE ANAYASAL DÜZEN KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR!
-
“PAROLAMIZ TEKTİR VE DEĞİŞMEZ: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!”
-
Mustafa Kemal’in Askerleriyiz
-
ATATÜRK”ÜN CUMHURİYETİ
-
Türkiye Cumhuriyeti egemen bir hukuk devletidir.
-
Terör Örgütleri İle Pazarlık Edilemez